Zor Zamanlarda Psikolojik Dayanıklılık
- pskmervesahin1
- 18 Ağu
- 2 dakikada okunur
Hayat bazen hiç hesapta olmayan anlarla gelir. Beklenmedik bir kayıp, ani bir hastalık, işte yaşanan zorluklar, ilişkilerdeki kırılmalar… Hepimiz zaman zaman böylesi zorlayıcı dönemlerden geçeriz. Bu anlarda kimimiz hemen dağılırken, kimimiz dimdik durabilir. İşte bu farkı yaratan şey, “psikolojik dayanıklılık” dediğimiz içsel güçtür.
Dayanıklılık, aslında sorun yaşamamak ya da hiç yıkılmamak değildir. Her insan zorlandığında kırılabilir, ağlayabilir, kaygılanabilir. Dayanıklılık, bütün bu duyguların içinde yeniden ayağa kalkabilme, yaşamın yükünü taşıyabilme kapasitesidir. Tıpkı bir ağacın fırtınada eğilip bükülmesi ama kökleri sayesinde toprağa sıkı sıkıya tutunması gibi.
Çoğu insan dayanıklılığı doğuştan gelen bir özellik sanır. Oysa araştırmalar bize gösteriyor ki, psikolojik dayanıklılık öğrenilebilen, geliştirilebilen bir beceridir. Yani bir kas gibi, üzerine çalışıldıkça güçlenir.
Zor zamanlarda ilk fark edilen şey, hayatın kontrolümüz dışında aktığı gerçeğidir. İstediğimiz her şey bizim elimizde değildir. Ama elimizde olan bir şey vardır: Olanlara nasıl cevap vereceğimiz. Bazen küçücük bir bakış açısı değişikliği, en büyük yükü bile hafifletebilir. Örneğin, yaşanan bir kaybı “Hayatım mahvoldu” diye görmek ile “Çok zor bir dönemden geçiyorum ama bunu atlatabilirim” diye görmek arasında koca bir fark vardır. İkinci yaklaşım, duyguyu yok saymaz; acıyı kabul eder ama aynı zamanda içinde bir çıkış yolu da bırakır.
Psikolojik dayanıklılığın temelinde çoğu zaman ilişkiler vardır. İnsan, yalnızken kırılgan; yanında güven duyduğu biri olduğunda ise çok daha güçlüdür. Bu yüzden dayanıklılığı artıran en önemli faktörlerden biri, destekleyici ilişkiler kurabilmektir. Bir dostun omzuna yaslanmak, bir aile üyesinin “Yanındayım” demesi ya da bir terapide duyulan kabul duygusu, en zor zamanlarda bile içimizde güç uyandırır.
Dayanıklılığın diğer bir parçası ise duyguları bastırmadan yaşayabilmektir. “Güçlü olmalıyım” diye gözyaşlarını tutmak, aslında bizi daha çok zorlar. Oysa duygulara alan açmak, ağlamak, konuşmak, yazmak içsel yükü hafifletir.
Zor zamanlarda kendimize küçük destek yolları da açabiliriz. Rutinlere tutunmak, bedenimizi hareket ettirmek, nefes farkındalığı yapmak, gün içinde minik keyif anları yaratmak… Bunlar hayatın büyük fırtınaları karşısında küçük ama etkili sığınaklardır. Belki sabah kahvesini sessizlik içinde içmek, belki kısa bir yürüyüş yapmak ya da bir deftere içini dökmek… Bazen en basit alışkanlıklar, en güçlü dayanak olur.
Bir de dayanıklılığı artıran şey, hayatın anlamını yeniden hatırlamaktır. Zor zamanlar insanı sorgulatır: “Neden yaşıyorum? Ne için mücadele ediyorum?” Bu soruların cevabını bulmak, yaşama tutunmayı kolaylaştırır. Kimisi için bu cevabı çocukları, kimisi için bir inanç, kimisi için bir hedef oluşturur. Dayanıklılık, çoğu zaman işte bu anlam arayışından güç alır.
Ama unutmamak gerekir ki, herkesin dayanıklılık kapasitesi farklıdır. Kendinizi başkalarıyla kıyaslamak çoğu zaman haksızlıktır. Kimisi kısa sürede toparlanır, kimisi için zaman gerekir. Dayanıklılık, “hemen iyi hissetmek” değil; zorlanırken bile yoluna devam edebilme becerisidir.
Son olarak şunu bilmek önemlidir: Dayanıklılık, tek başına geliştirilmesi gereken bir şey değildir. Bazen profesyonel bir destek, bir terapist eşliğinde bu kasın güçlenmesine yardımcı olabilir. Çünkü insanın kendi içinden göremediği kör noktaları, dışarıdan biri daha net fark edebilir.
Hayatın zor anları hep olacak. Bundan kaçamayız. Ama o anlarda içimizdeki kökleri hatırlamak, destek ilişkilerine yaslanmak, duygularımıza izin vermek ve küçük adımlarla yola devam etmek, fırtınaların ardından yeniden güneşi görmemizi sağlar.
Belki de psikolojik dayanıklılığın en sade tanımı şudur: Yıkılmak değil, yıkılsak da tekrar ayağa kalkabilmek.
Klinik Psikolog Merve Şahin