top of page

Mükemmeliyetçilik: Güç mü, Yük mü?

  • pskmervesahin1
  • 18 Ağu
  • 2 dakikada okunur

Mükemmeliyetçilik kulağa çoğu zaman olumlu bir özellik gibi gelir. “Dikkatlidir”, “Titizdir”, “İşini kusursuz yapar” diye anlatılır mükemmeliyetçi biri. Gerçekten de özen, detaylara dikkat etmek ve yüksek standartlara sahip olmak insanın gücünü gösteren özelliklerdir. Ama işin bir de görünmeyen yüzü vardır: Mükemmeliyetçilik bazen bir güçten çok, ağır bir yük haline gelebilir.


Bir işi kusursuz yapma arzusu, insanı motive edebilir. Ama aynı zamanda sürekli daha fazlasını istemek, yapılanı hiçbir zaman yeterli görmemek demektir. Bu yüzden mükemmeliyetçiliğin içinde çoğu zaman tükenmişlik, tatminsizlik ve bitmeyen bir yorgunluk vardır. Çünkü mükemmeliyetçi zihin için “iyi” hiçbir zaman yetmez, “daha iyisi” her zaman mümkündür. Bu da kişiyi hiç bitmeyen bir yarışın içine sokar.


Mükemmeliyetçiliğin Kökeni


Çoğu insan mükemmeliyetçiliği doğuştan gelen bir özellik sanır. Oysa bu eğilimin kökleri genellikle çocukluk deneyimlerinde yatar. Çocukken alınan eleştiriler, sürekli yüksek beklentiyle büyümek, sevginin koşullu verilmesi… “Hata yaparsam sevilmem”, “Yanlış yaparsam değerim azalır” gibi inançlar zihnin bir köşesine yerleşir. Yetişkinlikte ise kişi bu inançları bilinçli olarak hatırlamasa bile hayatını onlara göre kurmaya devam eder.


Mükemmeliyetçiliğin elbette güçlü yanları vardır. İşini ciddiye almak, detayları fark etmek, düzenli olmak, sorumluluk bilinci… Bunlar kişinin başarılarını artırabilir, çevresinde güven uyandırabilir. Bir mükemmeliyetçiyle çalıştığınızda işlerin eksiksiz ilerleyeceğini bilirsiniz.


Ama işte tam da bu güçlü yan, çoğu zaman kişiyi içten içe tüketir. Çünkü dışarıya gösterilen kusursuzluk görüntüsünün ardında, içeride sürekli bir “yetmedi” duygusu vardır.


Mükemmeliyetçiliğin yük haline geldiği nokta, insanın yaşamı doyurmasına engel oluşudur. Örneğin bir sunum hazırlarken dakikalarca tek bir slaytı düzenlemek, “yeterince iyi”yi kabul edememek, en küçük hatayı bile felaket gibi görmek… Bazen bu yük o kadar ağır olur ki, kişi işi ertelemeye başlar. Çünkü “Mükemmel yapamayacaksam hiç başlamayayım” düşüncesi devreye girer.


Ayrıca mükemmeliyetçilik, ilişkilerde de yorucu olabilir. Kendisi için yüksek standartlar koyan kişi, çoğu zaman başkalarından da aynı şeyi bekler. Bu da çevresinde baskı yaratır. Partnerine, arkadaşına ya da çocuğuna karşı sürekli “daha iyi olmalısın” mesajı veren bir kişi, fark etmeden ilişkilerinde mesafe oluşturur.


Mükemmeliyetçi bir hayat çoğu zaman başarıyla karışık yorgunluk getirir. İnsan dışarıdan “başarılı” görünür ama iç dünyasında sürekli eksiklik ve tatminsizlik vardır. Dinlenmek zordur, çünkü zihinde hep yapılması gereken bir şey vardır. Mutlu olmak da zordur, çünkü ulaşılan hedefin hemen ardından yeni bir hedef belirir.


Bir iş biter, bir diploma alınır, bir proje tamamlanır… Ama o tatmin hissi uzun sürmez. Zihin hemen yeni bir çıta koyar. Ve bu döngü tekrar eder. Mükemmeliyetçi insan, kendi emeğini görmeden hep ileriye koşar.


Dönüştürmek Mümkün mü?


Peki mükemmeliyetçiliği tamamen yok etmek mi gerekir? Hayır. Aslında amaç onu dönüştürmektir. Çünkü özen ve dikkat, hayatı zenginleştiren özelliklerdir. Sorun, onların katı bir kurala dönüşmesidir.


Bunu dönüştürmenin yolu, “yeterince iyi”yi kabul etmeyi öğrenmektir. Bazen bir işi kusursuz yapmaya çalışmak yerine, tamamlamak daha değerlidir. Bazen hata yapmak, öğrenmenin bir parçasıdır. Bazen de “olmadı” demek, “öğrendim” demenin başka bir yoludur.


Kendine şefkat geliştirmek, mükemmeliyetçiliğin en büyük panzehiridir. “Hata yaparsam da değerliyim” cümlesini içselleştirmek, zihindeki katı kuralları esnetir. Başkalarıyla kıyaslamayı bırakmak, kendi yoluna odaklanmak da bu sürecin önemli bir parçasıdır.

Hayatın en güzel anları çoğu zaman kusursuz değil, doğal ve içten olanlardır.


Kusursuzluk için yorulmak yerine, gerçekliğin içinde nefes almak, insanı daha özgür ve daha mutlu kılar.


Klinik Psikolog Merve Şahin

 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page